Boşanma davalarında süreç ve prosedürler hakkında bilgileri önceki makalelerimizde ayrıntılı olarak bulabilirsiniz. Boşanma davalarında dava sürecinde yaşanan sıkıntıların yanı sıra ziynetler (altınlar v.s.), kişisel eşyalar ve malvarlıkları ile ilgili de oldukça fazla sıkıntı yaşanmaktadır.

    Boşanma davalarında süreç ve prosedürler hakkında bilgileri önceki makalelerimizde ayrıntılı olarak bulabilirsiniz. Boşanma davalarında dava sürecinde yaşanan sıkıntıların yanı sıra ziynetler (altınlar v.s.), kişisel eşyalar ve malvarlıkları ile ilgili de oldukça fazla sıkıntı yaşanmaktadır. Kişiler evlendikleri zaman tabi ki boşanmayı düşünmemektedirler. Yaşantılarını da bu şekilde devam ettirmektedirler. Ancak boşanma davası açıldığında ise akla gelen ilk husus ziynetler, kişisel eşyalar, malvarlıkları, nafaka ve velayet olmaktadır.

    Ziynet eşyaları ile ilgili olaarak yargıtayın yakın tarihli ve yerleşik içtihatlarına uygun kararını aşağıda sunuyoruz:

    T.C. YARGITAY 3. Hukuk Dairesi 2016/9732 E. 2016/11347 K. 28/09/2016 tarihli ilamı
    ÖZET: Mahkemece; davacı iddiasının ziynetlerin düğünün sonrasında davalı tarafından davacıdan alınarak bozdurulduğu yönünde olması, yine bu iddiayı destekleyen nitelikte tanık beyanlarının bulunması hususları da dikkate alınmak suretiyle inceleme ve değerlendirme yapılması gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. (4721 S. K. m. 227, 228)

    Dava ve Karar: Taraflar arasındaki ziynet alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Davacı vekili (boşanma davasından tefrik edilen dava) dilekçesinde; davacının, annesinin rahatsızlığı nedeniyle annesini görmeye gittiğini, 2 gün sonra ise davalının davacıya SMS ile ayrılmak istediğini ifade ettiğini, bu mesajlar sonrasında davalının davacıyı tekrar aramadığını, davacının da bu nedenle müşterek haneye dönemediğini, davacının 1 alyans yüzüğü, 1 tek taş pırlanta yüzüğü, 6 adet 24 ayar bileziği, 1 adet 24 ayar künyesi ve yaklaşık 50 adet çeyrek altınının bulunduğunu, davalının bu ziynet eşyalarını sattığını, davacının alyansını dahi alamadığını belirterek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere şimdilik 1.000,00 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

    Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının en son 23.10.2013 tarihinde annesinin yanına gittiğini ve bir daha geri dönmediğini, davacının annesinin yanına giderken davaya konu edilen ziynet eşyalarını da beraberinde götürdüğünü savunarak, davanın reddini istemiştir.

    Mahkemece; dosya kapsamından ve tanık beyanlarından tarafların ayrılmasından 3-4 ay sonra davacının müşterek eve giderek kıyafetleri ile çeyiz eşyalarını aldığı, ziynet eşyalarının müşterek evde kaldığı beyan edilmiş ise de, ziynet eşyalarının niteliği itibariyle kolayca davacının üzerinde taşınabilecek nitelikte olması, davacının müşterek eve gittiğinde davalının evde bulunmaması gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlamakla yükümlüdür.

       Hayat deneylerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.

    Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. 

    Kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup değişik amaçlarla kullanılmış olabilir. Çeşitli sebeplerle (ev veya araç alımı, evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı vs) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iadesi zorunludur. 

    Somut olaya bakıldığında; davacı dava dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde davaya konu ettiği ziynet eşyalarının davalı tarafından satıldığını, düğünün ertesi günü borçları olduğu gerekçesiyle davalı tarafından davacıdan alınıp bozdurulduğunu iddia etmiş, davalı ise cevap dilekçesinde davacının annesinin evine giderken davaya konu edilen ziynet eşyalarını beraberinde götürdüğünü savunmuş, mahkemece de ziynet eşyalarının niteliği itibariyle kolayca davacının üzerinde taşınabilecek nitelikte olması, davacının müşterek eve gittiğinde davalının evde bulunmaması gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir.

    Ancak, dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesinde görüleceği üzere davacı davasını, söz konusu ziynet eşyalarının müşterek hanede kaldığını iddia ederek açmamış, bu ziynet eşyalarının düğünün ertesi günü davalı tarafından borçları olduğu ve bunların ödeneceği gerekçesiyle kendisinden alınarak bozdurulduğuna dayandırmıştır.

    Yine dosya kapsamında yer alan boşanma dava dosyasında tanık olarak dinlenen davacının annesi ..., davalının altın hesabı yaptığı, altınları ''borcum var'' diyerek alıp götürdüğü, tarafların ayrılmalarına neden olan son olay sonrasında kızının eşyalarını almak için müşterek haneye gittiklerinde müşterek hanenin kilidinin değiştirilmiş olduğunu gördükleri, çilingir çağırıp kapıyı açtırdıkları ve kızının hiç ziynet eşyası olmadığı, bir yüzüğü ve künyesinin bulunduğu, ancak onları da evde bıraktığı ve yanına almadığı şeklindeki beyanı ile tanık olarak dinlenen davacının akrabası olan ...'in düğünde davacıya takılan küçük altınların bir gün sonra davacıdan davalı tarafından alındığını duyduğu yönündeki beyanı ve yine bu tanık beyanlarını destekler nitelikteki diğer davacı tanığı olan ...'ın beyanları da nazara alındığında, davacının iddialarının bu tanık beyanları ile doğrulandığı anlaşılmaktadır.

    Bu durumda, davacının iddiası, tanık beyanları ve davalının savunması birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu edilen ziynet eşyalarının davalı tarafından düğün sonrasında davacıdan alınarak bozdurulduğu sabit olmakla, mahkemece ziynet eşyalarının niteliği itibariyle kolayca davacının üzerinde taşınabilecek nitelikte olması, davacının müşterek eve gittiğinde davalının evde bulunmaması yönündeki değerlendirmesi ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

    Hal böyle olunca mahkemece; davacı iddiasının ziynetlerin düğünün sonrasında davalı tarafından davacıdan alınarak bozdurulduğu yönünde olması, yine bu iddiayı destekleyen nitelikte tanık beyanlarının bulunması hususları da dikkate alınmak suretiyle inceleme ve değerlendirme yapılması gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

    Sonuç: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 28.09.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Davacı vekili (boşanma davasından tefrik edilen dava) dilekçesinde; davacının, annesinin rahatsızlığı nedeniyle annesini görmeye gittiğini, 2 gün sonra ise davalının davacıya SMS ile ayrılmak istediğini ifade ettiğini, bu mesajlar sonrasında davalının davacıyı tekrar aramadığını, davacının da bu nedenle müşterek haneye dönemediğini, davacının 1 alyans yüzüğü, 1 tek taş pırlanta yüzüğü, 6 adet 24 ayar bileziği, 1 adet 24 ayar künyesi ve yaklaşık 50 adet çeyrek altınının bulunduğunu, davalının bu ziynet eşyalarını sattığını, davacının alyansını dahi alamadığını belirterek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere şimdilik 1.000,00 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının en son 23.10.2013 tarihinde annesinin yanına gittiğini ve bir daha geri dönmediğini, davacının annesinin yanına giderken davaya konu edilen ziynet eşyalarını da beraberinde götürdüğünü savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; dosya kapsamından ve tanık beyanlarından tarafların ayrılmasından 3-4 ay sonra davacının müşterek eve giderek kıyafetleri ile çeyiz eşyalarını aldığı, ziynet eşyalarının müşterek evde kaldığı beyan edilmiş ise de, ziynet eşyalarının niteliği itibariyle kolayca davacının üzerinde taşınabilecek nitelikte olması, davacının müşterek eve gittiğinde davalının evde bulunmaması gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlamakla yükümlüdür.

Hayat deneylerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.

Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. 
Kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup değişik amaçlarla kullanılmış olabilir. Çeşitli sebeplerle (ev veya araç alımı, evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı vs) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iadesi zorunludur. 
Somut olaya bakıldığında; davacı dava dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde davaya konu ettiği ziynet eşyalarının davalı tarafından satıldığını, düğünün ertesi günü borçları olduğu gerekçesiyle davalı tarafından davacıdan alınıp bozdurulduğunu iddia etmiş, davalı ise cevap dilekçesinde davacının annesinin evine giderken davaya konu edilen ziynet eşyalarını beraberinde götürdüğünü savunmuş, mahkemece de ziynet eşyalarının niteliği itibariyle kolayca davacının üzerinde taşınabilecek nitelikte olması, davacının müşterek eve gittiğinde davalının evde bulunmaması gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesinde görüleceği üzere davacı davasını, söz konusu ziynet eşyalarının müşterek hanede kaldığını iddia ederek açmamış, bu ziynet eşyalarının düğünün ertesi günü davalı tarafından borçları olduğu ve bunların ödeneceği gerekçesiyle kendisinden alınarak bozdurulduğuna dayandırmıştır.
Yine dosya kapsamında yer alan boşanma dava dosyasında tanık olarak dinlenen davacının annesi ..., davalının altın hesabı yaptığı, altınları ''borcum var'' diyerek alıp götürdüğü, tarafların ayrılmalarına neden olan son olay sonrasında kızının eşyalarını almak için müşterek haneye gittiklerinde müşterek hanenin kilidinin değiştirilmiş olduğunu gördükleri, çilingir çağırıp kapıyı açtırdıkları ve kızının hiç ziynet eşyası olmadığı, bir yüzüğü ve künyesinin bulunduğu, ancak onları da evde bıraktığı ve yanına almadığı şeklindeki beyanı ile tanık olarak dinlenen davacının akrabası olan ...'in düğünde davacıya takılan küçük altınların bir gün sonra davacıdan davalı tarafından alındığını duyduğu yönündeki beyanı ve yine bu tanık beyanlarını destekler nitelikteki diğer davacı tanığı olan ...'ın beyanları da nazara alındığında, davacının iddialarının bu tanık beyanları ile doğrulandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davacının iddiası, tanık beyanları ve davalının savunması birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu edilen ziynet eşyalarının davalı tarafından düğün sonrasında davacıdan alınarak bozdurulduğu sabit olmakla, mahkemece ziynet eşyalarının niteliği itibariyle kolayca davacının üzerinde taşınabilecek nitelikte olması, davacının müşterek eve gittiğinde davalının evde bulunmaması yönündeki değerlendirmesi ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Hal böyle olunca mahkemece; davacı iddiasının ziynetlerin düğünün sonrasında davalı tarafından davacıdan alınarak bozdurulduğu yönünde olması, yine bu iddiayı destekleyen nitelikte tanık beyanlarının bulunması hususları da dikkate alınmak suretiyle inceleme ve değerlendirme yapılması gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 28.09.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi. 

"Boşanma Davası Ziynet Alacağı Davası" adlı makalenin tüm hakları yazarı Av. Eda Yıldırım İlhan'a aittir ve makale, yazarı tarafından (http://www.edayildirimilhan.av.tr) internet sitesinde yayınlanmıştır. Söz konusu bu makalenin bütünü yazarının izni olmaksızın çoğaltılamaz, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun olarak makaleye atıf yapılmak suretiyle alıntı yapılabilir.

    Makalelere Göz Atın

Avukat Eda Yıldırım İlhan

Eskişehir'de ticaret, şirketler ve sözleşmeler hukuku, iş ve sosyal güvenlik hukuku, aile hukuku, miras hukuku, sigorta hukuku, gayrimenkul hukuku, icra ve iflas hukuku, idare ve vergi hukuku, tüketici hakları hukuku alanlarında şahıs ve şirketlere kurumsal olarak avukatlık ve danışmanlık hizmeti vermektedir.


Yayınlama